31 Mart 2013 Pazar

Extremely loud and Increadibly close



'I feel too much. That's what's going on.'
'Do you think one can feel too much? Or just feel in the wrong ways?'
'My insides don't match up with my outsides.'
'Do anyone's insides and outsides match up?'
'I don't know. I'm only me.'
'Maybe that's what a person's personality is: the difference between the inside and outside.'
'But it's worse for me.'
'I wonder if everyone thinks it's worse for him.'
'Probably. But it really is worse for me.'




 

26 Mart 2013 Salı

Swings!!

Bazılarının kalbine giden yol müzikten geçer. Anlaşılan Kanadalılar bunu çok iyi biliyorlar.
Hatta öyle de hayalperestler ki
çocukluğunuzun bir parçası o salıncakları alıyorlar,
müziğin gücüyle birleştiriyorlar,
siz de bu sempatiye dayanamayıp (word-of-mouth şekli konuşurken)
mutluluktan ölüyorsunuz.
Nasıl mı?


Daha fazlası için daily tous les jours !




22 Mart 2013 Cuma

we'll be in this race until the very end

Olmak istediğin ile olduğun yer aynı olmayınca olmuyormuş gerçekten de. En büyük yara bu olabilir evet. Kendimi motive etmek için Bob Dylan'a inanmaya çalışıyorum ben de, bir gün başarabilirim belki diye. 
I was born very far from where I'm supposed to be, and so I'm on my way home.
Belki de sadece gerçek evimizi bulabilmek için bu yolculuk, ama sislerin ortasında yürümek öyle zor ki ve tökezlemek, vazgeçivermek öyle kolay. Şu an kulağımda Julian find a dream şeklinde bir çığlık atıyor, tamam hemen şu an toparlamalıyım kendimi, senelerdir söylediği diğer sözlere inanıp yaptığım gibi. İyi de fazla mı hayalperesttim acaba, güzel hayaller peşinde? Gerçi kalbimde yanlış insanlar olduğunu da pek sanmıyorum. Evet belki de düğüm noktası buydu. Bir de şu var: çok uzaktayım. Ve New York'tan gelen şöyle bir görüntüyle karşılaştığımda, inanamazsınız, ölebiliyorum. Nedir bu (u)mutsuzluk??

Şu son üç gün hem ruhsal hem fiziksel olarak çok yordu beni. Zaten bunlar hep birbirini tümleyici şekilde bir anda gelivermese olmaz. Kainatın yasalarından biri de bu gibi. İçinde sadece çok sevgili insanlarımın bulunduğu, huzursuz adamların içeri girmesini engelleyen küçük şeffaf bir baloncuk içinde yaşayabilsem ne güzel olurdu. Çünkü hayatın yolunuzu kesiştirdiği ve bir süre bir arada yürümeniz gereken alakasız insanlara tahammül etmek bazen çok zor olabiliyor, dahası çok üzücü. O baloncuk nerededir, hemen bulalım mı ya lütfen.....
Neyse, yine de bazı flashback ve tarih tekerrürden ibarettir'ler direncimi yerine getirdi biraz (ya da sadece inanmaya çalışıyordum yine). Belirsizlikler içinde yaşadığımız için bazen çok fazla sorguluyoruz, kontrol altında tutmaya çalışıyoruz bir şeyleri ama olmuyor. Çok yaşadım bunu, hem de hep en büyük hayallerimde, en güzel olacağına inandığım zamanlarımda yaşadım. Olmuyor ama, olmaz, çünkü we don't have no control, we're under control. Ama bunu hatırlayamıyoruz tabi çoğu zaman, ve işler karışıyor, ve öfkeden ya da korkudan deliye dönüyoruz.

Bir de şu konu var geçen gün Burak Aksak'ın paylaştığı, "sahip olduğu tek şey sessizliğiydi. onu da kaybetmemek için konuşmuyordu." Bendekinin kökeni bu mu emin değilim pek, ama sinirlendiğim ya da küstüğüm zamanlarda sessizliğin gücünden korkutucu şekilde yararlandığım doğru. Beni bile korkutuyor bazen. Bu belki kaçmak, bir şeylerin üstünü örtmeye çalışmak -ki bilinçaltımın bazı şeyleri dibe-en-dibe itelemeye meyilli olduğunu yıllar içinde çok iyi öğrendim. Yaşayamıyorsunuz çünkü başka türlü, ayağa kalkıp yürüyemiyorsunuz. Hep daha başka, daha popüler şeyler gündemde olmalı ki dayanabilesiniz. Bilmiyorum belki de çok yanlış, ama bu da benim başa çıkma yolum ve korkarım başka türlüsünü bilmiyorum.

O zaman bir diğer başa çıkma yolumuz The Strokes'tan geliyor. 
Bu hafta iyi ki geldiler, tam zamanında.

You did it alone
You did it for fun
You did it for everyone who's on the run
You're not just a friend
You'll be born again
We'll be in this race until the very end 




15 Mart 2013 Cuma

'All the Time' Memories

New York'tan selam var! 
In Transit tadında.
Daha da güzel bir klip hazırlayamazlarmış, çok özlemiştik.






4 Mart 2013 Pazartesi

On the Crystal Frontier

"What is beauty?" temalı güne tam da turuncu sakallı abi ve bisikleti damgasını vurmuştu ki gün bitmeden müziğin dev olduğunu hatırladım bir kez daha. Ve müzik yapan adamların çirkin olamadığını. 


Çünkü mesela Calexico var.
Adını California-Meksika sınırındaki bir kasabadan alıyor: Cal-exico!
Ve de adını aldığı yerlerin müziğini yapıp alıp bize getiriyor. 
Kültürel etkileşimin en iyi yollarından biri müzik belki. Kültürü korumanın da duyurmanın da yollarından biri. İspanyolca söylediklerinde şarkıları belki hiç de anlamıyoruz, ama çok da güzel bağrımıza basıp hüzünlenebiliyor ya da mutlu olup dans edebiliyoruz. Çünkü herşeyi anlamanız gerekmez. Çünkü müzik fazlasıyla soyut ve duymak,  hissetmek, hayal etmek demek. 
Ve siz iki saate yakın o Salon'da bu şarkıları canlı canlı dinlerken artık buralarda da değildiniz emin olun. Çoktan kalkıp gitmiştiniz o hiç görmediğiniz memlekete. Bir de zaten yüzyıllardır radyoda dinlediğiniz Crystal Frontier, Alone Again Or, El Picador'u çalmadılar mı, başka ne yapabilirdiniz ki..

Ama asıl hayranlık uyandıran şey, güzellik, o küçücük sahnedeki yedi müzisyenin çeşit çeşit müzik aletlerini çalabilecek kadar yetenekli oluşu, hatta aynı anda iki enstrümanı gayet sıradan bir iş yapıyormuş gibi çalabiliyor oluşu! Mesela şöyle:


Bir de şu var: Quattro. Konserde keşfettim.
Buradaki albüm kaydı konserdeki kadar muhteşem olamasa da, bir dinleyin isterim.