28 Ekim 2013 Pazartesi

first day of something

Herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine. Hayatımın anlamı bu söz. İstisnasız sürekli gerçekliyorum bunu. Özellikle de şehir gezmelerimde. Haritadan bakıp gezmeyi öyle severim ama şu güne kadar hiç tek seferde yolu bulabilmiş değilim. Olmuyor bir türlü, hep mi ters yöne gidilir. Hem de baya böyle inanarak, yanındakileri de inandırarak "yok oradan değil buradan kızım" - oradanmış.  Bugün de Kopenhag'da öyle bir yürüdük. Şiddetli rüzgarda böyle hoplaya hoplaya, şehir merkezinden uzaklara uzaklara... 
Evet bir de şairin dediği cold winds blowing, cold winds that came with me olayı var. Bu da gerçek, literally. Öyle ki sen Bükreş'i, Budapeşte'yi, Poznan'ı güneşli bembeyaz bulutlarla geç, Kopenhag'a inerken yağmur yağsın. Bunlar hep enerji fazlası işte, hep yüklüyüz hep.  



10 Ekim 2013 Perşembe

for a bananafish



'Deliğe dalmadan önce basbayağı balıktırlar. Ama delikten içeri girdiler mi domuza dönerler.
Neden mi? Öyle muzbalıkları bilirim ki içeri girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler, ondan.
Tabii bu kadar muzla öyle şişko olurlar ki, delikten çıkamazlar, bir daha kapıdan geçemezler.'

'Varoluş çorak bir toprak değil, tüm yeşilliği yer altında olan kocaman ters bir ormandır.'
'Bırakalım savaşta ölüler boşuna ölmüş olsunlar. Zaten Tanrı biliyor, hiç başka türlü olmadı ki.'
'Günah çıkartırken dinlenecek tek şey, günah çıkartanın itiraf etmedikleridir.'
'Ben bu kapıdan çıktıktan sonra beni tanıyanların sadece zihinlerinde var olabilirim. 
Ben bir portakal kabuğu olabilirim...'
'Adalet, en iyi ihtimalle bize kafamızı başka yöne döndürten veya 
ceketimizin yakalarını kaldırtan kelimelerden biridir.'
'Mutlulukla sevinç arasındaki en belirgin fark mutluluğun katı, sevincin ise sıvı olmasıdır.'
'Duygularım varsa da onları ne zaman kullandığımı hatırlamıyorum, ne işe yaradıklarını hatırlamıyorum.'
'Yaptığım hamurla kendime küçük bir kulübe inşa ederdim bir yerde. 
Ormanın hemen kenarında inşa ederdim ama tam da içinde değil, 
çünkü her daim delicesine güneşli olmasını isterdim.'
'İnsanlar bizi sevme nedenlerini neredeyse bizi sevdikleri kadar, 
hatta çoğu zaman bizden fazla seviyorlar.'
'Anne ben evden kaçıyorum, ama hoşça kal demek için seni bekledim...'





5 Ekim 2013 Cumartesi

kiss me farewell


Dünyamızın en kuzeylerinde küçük bir adada doğup büyümüş (şimdi yaklaşık 154 kişi yaşıyormuş adada), istanbul'da sahnede çıplak ayak çıkıveren, saçları karmakarışık beyaz mı sarı mı bir çocuk.
Pål Moddi Knutsen.
Çocuk samimiyetindeki sesiyle söylediği aşk şarkıları ve çikolatalı pasta karşılığında arkadaşlarına hediye ettiği daha nice parçalar... Daha 17 yaşındayken yazıp kısık sesle gerçekleri bağırdığı "dont dream when you cant make it real", kirlenen denizlerimizi sahiplendiği "take all your fluid words, kiss me farewell", mental rahatsızlığı olan bir arkadaşını sudan korkmaması için cesaretlendirdiği "fast as you can run to the water(şarkı pek işe yaramamış gerçi ama arkadaşı ilaçları bırakıp webden bir erkek arkadaş bulmuş kendine, iyiymiş şimdi)....
Biz fazla sessiz Salon dinleyicilerinin sessizliğini entellektüelliğimize bağladıktan yaklaşık iki şarkı sonra kendisinin fizik ve sosyoloji okumuş olduğunu öğrendik - nükleer silahlar konusunda da pek heyecanlı!
Haliyle okumuş adamın hali bir başka oluyor. Önce Platon'dan bahsetti - Platon dünyada yaşayabilecek maksimum kişi sayısını 540 (5400 de olabilir emin olamadım şu an ama hala pek çekici bir tahmin değil) olarak hesaplamış zamanında. Sonra da durmadan kalabalıklaşan dünyamız için poor Platon'u düşünerek yazdığı şarkıyı çaldı bize Moddi, lullabylardan bir demet.
Böyle her şarkıdan önce muhabbete girip arka planları anlatması epey güzeldi, normalden fazla etkilenebildik böylece şarkılarından, kendisini de iyice sevdik. Zaten "siz istediğiniz kadar buradayım ben konserden sonra da, bunun için geldim ki" diyen birini sevelim bence, hatta alıp bağrımıza bile basabiliriz. 
Artık Moddi'yi dinlerken hep bu muhabbetler belirecek aklımızda ve yüzümüzde bir gülümseme.