17 Temmuz 2012 Salı

‪One Love

Temmuz 14. 
Aslında 14 temmuzlarda konser konusunda pek şanslı değilimdir, tarihe geçen fena günlerimiz oldu. Ama bu kez epey başarılıydı, şükür ki kara talihimin etkisi olamadı bu kez. 11. One Love. Evet bu kez sadece One Love. Festival ana sponsoruna resmi olarak reklam yapma izni verilmedi bu kez. Santral'deki içki yasağıyla aldı yürüdü festival haberleri bu sene. Belki kötüyüm ama, bu sene kalabalık kampüs kapısında yoğunlaştığından festival alanı baya rahattı. Geçen senelerde o güneşte hep üst üste oturabilmeye çabalardık, bu sene rahatça gölgede ayaklarımızı uzatıp oturmayı bile başardık. Eyüp'te bira festivali istemiyoruz! nutukları ve sonrasında bir anda geliveren içki yasağı inanılmaz saçmaydı bence. İnsanların gözlerine soka soka, olmayan şeyden olay yarattılar. Nasıl kimseyi içki içmeye zorlayamazsanız içme diye de kısıtlayamazsınız ki. Ama memleketimiz böyle ortada fol yokken yumurtayı gözünüze sokmaya çalışır, ortada hiç ayrılık yokken bir bakmışsınız ters köşelere düşüvermişsiniz yanınızdakiyle. Ama bence bir müzik festivali de sadece içkiyle eş tutulmamalı. Festivale gitme sebebimiz eğlenmek evet, ama daha çok müzik dinleyebilmek olmalı bence. İçki satışı yasak diye konserlere gelmemek, bilet iadesi falan çok ilginç geliyor gerçekten bana.

Neyse, Temmuz 14.
Hiç bilmediğim bir Yuck sahnede. Evet gerçekten de Londra'dan kaçıp gelmişler, özellikle de kot gömleğiyle o solist abi. Ve de ilginçtir, ilk kez vokal'den bu denli rol çalan bir davulcu görüyoruz... O gün yine yanımda Merve bulunması sebebiyle bir bal durumu söz konusuydu tabi. Ama ne yazık ki bu kez çabuk ayılamadık. Önümüzden geçen Damien Rice'ı farkedip oturduğumuz yerden kalkana kadar kaybedivermemiz günün en üzücü anı. Damien sahneye çıktığında ise bizim için tam bir dev artık. Sahnede gitarından başkasına ihtiyacı olmaması fazlaca etkileyici:


Ve bütün eski güzel şarkılarını çalmasına da bayıldık. Bir de giderayak Hallelujah söyleyiverdi. Evet bence de Damien Rice ve Rufus Wainwright'tan başkası Hallelujah coverı yapmasın, olmuyor çünkü. Akşam ise Kaiser Chiefs sahnede. Şans-eseri en öndeyiz ve Ricky'nin tüm yaramazlıklarını kesintisiz izleyip mutlu olabiliyoruz. Bazı insanlar mesleklerini çok iyi bulabiliyorlar gerçekten de, konserde ve sonrasında buna da ayrı hayran olduk. Ama daha ilk şarkıda sahneden atlayıp yanımıza indiğinde kendisine çoktan hayran olmuştuk zaten. Sonrasında sahne kurulumuna mı tırmanmadı dersiniz, sahneden inip Efes alanına gidip içki yasağını mı protesto etmedi. Ama Kaiser Chiefs fanı olmayan bizi bile ağzımız açık, mutlu bırakıp gittiler. Giderken de "bunu arkadaşlarınıza anlatın" dediler. Ben de sözümü tutmak için gece yarısı kalktım geldim yazmaya başladım.


Temmuz 15.
Bu kez daha bilinçliyiz. Damien'ı kaçırdık ama Jarvis'i görüp öyle bir alıklık yaparsak oturup ağlamak lazım. Tabi bu kez de şansımız yoktu. Ne yazık ki görünürde kemik gözlüklü, takım elbiseli bir Jarvis yoktu. Elif Çağlar'ı ilk defa pazar günü dinledim ben. Dinlediğim bir tarzı olmamasına rağmen pek hoştu, sempatik, mutlu. Belçika'dan Selah Sue sahneye çıktı sonra. 1989'lu olduğunu öğrenince dinlemekten vazgeçtim. Düşünsenize kız müzik yapıyor, dünya turnesi çıkmış. Bense daha yeni mezun oldum işte, staj, yüksek lisans derken hayat yürüyüp gidiyordu. Sonrasında sıra güzel kızımız Kimbra'ya geldi. Taa Yeni Zellanda'dan kalkıp gelmiş. O gün tanışabilmemiz çok da güzel oldu bence, zira kendisi güzellik açısından bende bir Sophie-Ellis Bextor izlenimi uyandırdıysa da müziği Sophie'den iyiydi.


Kimbra indikten sonra, biz bir saat kadar sahne önünde dikilirken, prodüksiyon ekibi ana sahneyi neredeyse sıfırdan kurdu. Sonra da sahnenin önüne siyah bir tül çektiler falan. Haliyle insan heyecanlanıyor. Saatlerimiz 21.30'u gösterirken siyah tülün üzerinde Pulp'tan Türkçe mesajlar okumaya başladık. Kendisini hazır olduğumuza inandırdığımızda ise "Do you remember the first time?" ile sahnedeki perdeyi indiriverdiler. Jarvis gerçekten formdaydı. Ve en formda olduğu şarkılardan biri de : 


Dersine iyi çalışmış. Bazılarımız o güzel aksanıyla ne dediğini çözemezken o "dans etmek ister misiniz?" diye soruyordu Türkçe. Sıradan İnsanlar'ı anons ettiğinde ise zaten ortalık karışmış, alan hareketlenmişti çoktan. Sonrasında tadı damağımızda kalmış bir bir buçuk saatle baş başa bırakıp gittiler. bizi Bence iki gün de unutulmaz bir müzik deneyimiydi. Gelenler mutlu dönmüştür evlerine. Gerçi gelmeyenlerin de bazı konserleri internet üzerinden izleyebilmiş olması muhtemel, Pozitif Müzik sağ olsun. Valla Pozitif gerçekten de sağ olsun. Kendisi çoğu zaman büyük mutluluk sebebi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder