22 Mart 2013 Cuma

we'll be in this race until the very end

Olmak istediğin ile olduğun yer aynı olmayınca olmuyormuş gerçekten de. En büyük yara bu olabilir evet. Kendimi motive etmek için Bob Dylan'a inanmaya çalışıyorum ben de, bir gün başarabilirim belki diye. 
I was born very far from where I'm supposed to be, and so I'm on my way home.
Belki de sadece gerçek evimizi bulabilmek için bu yolculuk, ama sislerin ortasında yürümek öyle zor ki ve tökezlemek, vazgeçivermek öyle kolay. Şu an kulağımda Julian find a dream şeklinde bir çığlık atıyor, tamam hemen şu an toparlamalıyım kendimi, senelerdir söylediği diğer sözlere inanıp yaptığım gibi. İyi de fazla mı hayalperesttim acaba, güzel hayaller peşinde? Gerçi kalbimde yanlış insanlar olduğunu da pek sanmıyorum. Evet belki de düğüm noktası buydu. Bir de şu var: çok uzaktayım. Ve New York'tan gelen şöyle bir görüntüyle karşılaştığımda, inanamazsınız, ölebiliyorum. Nedir bu (u)mutsuzluk??

Şu son üç gün hem ruhsal hem fiziksel olarak çok yordu beni. Zaten bunlar hep birbirini tümleyici şekilde bir anda gelivermese olmaz. Kainatın yasalarından biri de bu gibi. İçinde sadece çok sevgili insanlarımın bulunduğu, huzursuz adamların içeri girmesini engelleyen küçük şeffaf bir baloncuk içinde yaşayabilsem ne güzel olurdu. Çünkü hayatın yolunuzu kesiştirdiği ve bir süre bir arada yürümeniz gereken alakasız insanlara tahammül etmek bazen çok zor olabiliyor, dahası çok üzücü. O baloncuk nerededir, hemen bulalım mı ya lütfen.....
Neyse, yine de bazı flashback ve tarih tekerrürden ibarettir'ler direncimi yerine getirdi biraz (ya da sadece inanmaya çalışıyordum yine). Belirsizlikler içinde yaşadığımız için bazen çok fazla sorguluyoruz, kontrol altında tutmaya çalışıyoruz bir şeyleri ama olmuyor. Çok yaşadım bunu, hem de hep en büyük hayallerimde, en güzel olacağına inandığım zamanlarımda yaşadım. Olmuyor ama, olmaz, çünkü we don't have no control, we're under control. Ama bunu hatırlayamıyoruz tabi çoğu zaman, ve işler karışıyor, ve öfkeden ya da korkudan deliye dönüyoruz.

Bir de şu konu var geçen gün Burak Aksak'ın paylaştığı, "sahip olduğu tek şey sessizliğiydi. onu da kaybetmemek için konuşmuyordu." Bendekinin kökeni bu mu emin değilim pek, ama sinirlendiğim ya da küstüğüm zamanlarda sessizliğin gücünden korkutucu şekilde yararlandığım doğru. Beni bile korkutuyor bazen. Bu belki kaçmak, bir şeylerin üstünü örtmeye çalışmak -ki bilinçaltımın bazı şeyleri dibe-en-dibe itelemeye meyilli olduğunu yıllar içinde çok iyi öğrendim. Yaşayamıyorsunuz çünkü başka türlü, ayağa kalkıp yürüyemiyorsunuz. Hep daha başka, daha popüler şeyler gündemde olmalı ki dayanabilesiniz. Bilmiyorum belki de çok yanlış, ama bu da benim başa çıkma yolum ve korkarım başka türlüsünü bilmiyorum.

O zaman bir diğer başa çıkma yolumuz The Strokes'tan geliyor. 
Bu hafta iyi ki geldiler, tam zamanında.

You did it alone
You did it for fun
You did it for everyone who's on the run
You're not just a friend
You'll be born again
We'll be in this race until the very end 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder