Müzik dinlemenin de bir adabı yok mudur, yoksa ben mi çok romantiğim? Tamam pek çok kişinin müziği duygusal boyuta taşımadığına, sadece tüketmelik bir kavram olarak gördüğüne de inanmıyor değilim. Ayrıca zaten özgür bir ülkede yaşıyorsanız kimsenin size saygı göstermesini de bekleyemezsiniz bazı durumlarda değil mi. Birilerinin zekasız hareketleri yüzünden sizin rahatsız olmanız ne kadar önemli olabilir ki, onlar özgürler! Yine de, konsere uygunluk kriteri diye bir tablo bir şey oluşturulmalı bence, çok acil. Etkinliğin tarzına ayak uyduramayacaklar da içeri alınmamalı, net. Zaten anlamıyorlarsa dinlemesinler o müziği, zaman kaybı, gerek yok. Müzisyenlerin de böyle gereksizlerin ilgisine ve parasına ihtiyacı yok, olmasın. Varsa zaten onlar da gelmeyebilirler buraya kadar. Ama üzülüyorum da bir yandan, çünkü insanlarımız aslında pek güzel değilsiniz. Çünkü hadi benim konserimi mahvetmeni geçtim, saçma hareketlerin yüzünden sahnedeki adamlara rezil olduk be çocuk!
David Guetta veya Pitbull konserleri nasıldır pek fikrim yok çok şükür, ama küçük salon konserlerinde müzisyenlere 5cm uzaklıkta yaşananlar pek fena. Adabı ben öğretecek de değilim tabi ama adamlar kalkıp dünya kadar yoldan gelip iki güzel ses ve söz dinleyesin diye çalarken, sen en önde sırtını müzisyenlere dönüp flaşlar patlatarak 'bakın konsere geldim ben' tripli selfieler çektirmemelisin. Ya da yine en önde tüm konser boyunca hayali bir gitarı çalıyormuş gibi yapmamalısın. En çirkin şey o, n'olur yapmayın, hiç bir zaman yapmayın, yetersizliğin sembolü çünkü adeta. Bence 'müzik dinleme'ye gidelim ya, gırtlağınıza kadar içip konserde alakasız anlarda bağırıp çağırmalara da hiç gerek yok.
Söyledim, kurtuldum.
15 Aralık, The Raveonettes.
Evet, Love in A Trashcan'diler onlar benim için. Tüm albümü ilk kez bileti aldıktan sonra dinlemiş olsam da Observator pek hoş olmuş; Salon'un da dediği gibi "canlı ritimler, karanlık sözler". Dün gece de önce tüm albümü, sonra da eski albümlerden birkaç hit parçalarını çaldılar. Bense kendime engel olamıyorum sabahtan beri, replay'de çalıp duran şarkılarım Observations, Young and Cold, She owns the Street, Downtown.
Evet, Love in A Trashcan'diler onlar benim için. Tüm albümü ilk kez bileti aldıktan sonra dinlemiş olsam da Observator pek hoş olmuş; Salon'un da dediği gibi "canlı ritimler, karanlık sözler". Dün gece de önce tüm albümü, sonra da eski albümlerden birkaç hit parçalarını çaldılar. Bense kendime engel olamıyorum sabahtan beri, replay'de çalıp duran şarkılarım Observations, Young and Cold, She owns the Street, Downtown.
Açıkçası küçük salonları sevmemin sebebi müzisyenlerin dibinde onları dinleyebilmek (romantik olduğumu ben zaten söyledim yoruma gerek yok!). Dün de Sune Rose Wagner'a hayran oldum biraz, zaten yandaki gibi Velvet Underground tişörtü giyen birine hemen hayran olabiliyorum. Konserdeki hissiyat geçişimizse aynen şöyle:
Önce "galiba abinin söylediği şarkılar daha güzel ya"
Sonra "galiba abi güzel biraz"
İnan, hiç de 40 yaşında göstermiyorsun sevgili Sune Rose.
Ama işte birtakım farklılıklar var.
Bu da önümdeki gereksiz'in saçma danslarına kurban gitmeyen tek kayıt.
Curse the night, it's you and i in the end tonight.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder