Mayalar bu işi milattan çok önce çözmüştü aslında...
Guerrilla Campaign + Go Viral => Brand Awareness
Guerrilla Campaign + Go Viral => Brand Awareness
Peki o zaman.....cüce çok mutludur. Kendisine çiçek atan prensesin ona aşık olduğunu zanneder. Prensesi aramak için sarayın odalarında gezinmeye başlar. Odaların birinde bir yaratık görür. Cüce ne yapsa yaratık da aynısını yapmaktadır. Sonra gördüğünün bir yaratık değil kendisi olduğunu anlar. Kambur sırtından, çarpık bacaklarından utanır. Kendisini sevdiğini zannettiği prensesin aslında onun çirkinliğiyle alay ettiğini anlar. Ağlayarak yerde tepinmeye başlar. O sırada prenses içeriye girer. Cücenin yine kendisini eğlendirmek için rol yaptığını zanneder ve onu alkışlar. Ama cüce tepki vermez, hıçkırıkları gitgide azalır, elini göğsüne bastırır ve kımıldamadan öylece kalır. Prenses kalkmasını emreder, cüce kalkamaz. Prenses mabeyincibaşına onu kaldırmasını emreder. Cücenin yanına giden mabeyincibaşı “Küçük komik cüceniz bir daha asla dans edemeyecek. Yazık oldu çünkü o bu çirkinliği ile kralı bile güldürebilirdi.” der. Prenses “Peki neden bir daha dans edemeyecekmiş?” diye sorar. Mabeyincibaşı cevap verir, “Çünkü onun kalbi kırıldı.”
"Bir bakıma herkes yumurtadır. Varızdır ama kaderimizde yazılı olan biçimi henüz almamışızdır. Tepeden tırnağa olasılığızdır, henüz gelmeyen şeyin örneğiyizdir. Çünkü insan kovulmuş bir yaratıktır. Humpty Dumpty de kovulmuş bir yaratıktır. Duvardan düşmüştür, kimse onun parçalarını yeniden bir araya getiremez, ne kral ne kralın atları ne de kralın adamları. Aslında hepimiz birer Humpty Dumpty’yizdir efendim."
Peter Stillman
New York Üçlemesi
Bazı masallar vardır, bir yolunu bulup içine girebilmeyi hayal edersiniz, Alice gibi sıkışıp kalsam ya orada, hem geri dönmek de istemiyorum ben dersiniz, ama maalesef öyle bir dünya yoktur.Bazı sesler vardır, masallar anlatır. Masalları ruhunuzu yükseltir, mutluluktan uçurur, çok çok uzaklara götürür, bazen de bir cümlesiyle darmadağın ediverir. O seslerin sahibi gerçek mi, nasıl böyle güzel ki deyip fiziksel varlığa oturtamazsınız önce. Sonra da öyle bir alışırsınız ki evde, sokakta her an her yerde yanınızda duran bir varlık olup çıkarlar, oysaki dünyanın en uzak uçlarında yaşıyorlardır aslında. Orda-burda-biyerde kaydedilen videolarıyla karşılaştıkça nasıl güzel dünyaları olduğunu görüp onların yerine bir de siz mutlu olursunuz; çünkü siz ya yerinizde sayıyorsunuzdur ya da hayallerinizdeki alt tarafı bir kilometrelik yolu bir senede alamıyorsunuzdur.
Mesela kendinizi tutamazsanız, bir de bakmışsınız şöyle uzun soluklu bir masala kapılıvermişsiniz:Onlarla tanışmak güzeldir, aslında kadıköy anadolu'da pek çok şey güzeldir.Sonra bir yaz şekil değiştirip şu şekilde karşınıza çıkıverirler - ki o zaman da nasıl başardıysanız artık siz karşılarına çıkamazsınız. Aranızda adeta birkaç kilometre mesafe olduğu bilip (can alıcı nokta hangi yönde birkaç kilometre olduğunu bilememektir!) hostel odasının tüm kepenklerini indirerek karanlığa "gömülmek" deyimini fiziksel olarak yaşarken, o masalların artık mutluluk adına hiçbir içerik barındırmadığını hissettiğiniz anlar da vardır ve pek fenadır.Yıllar geçer, masallar sürüp giderken hayalleriniz yerinde sayıyor olabilir.
Kabul etmek gerek, işler bazen gerçekten de çok yavaş ilerlerler.Artık lise günleri bitmiştir çoktan, yeni ve çok farklı insanlar vardır yanınızda ve onların da kendi sesleri, masalları vardır. Kendi başınıza bulup dinleyemeyeceğiniz müzikleri birinin referansıyla keşfedip bağlanmalarınız çoksa eğer, en güzel masallarından biriyle şu kişiliğin hayatınıza girivermesi hiç de zor olmayacaktır.Önceleri sadece güzeldir, konser ertesinde yoğun doz alındığında ise çeşitli home-made videoları izleyip bilgisayar ekranına gülümseme rutiniyle baş başa kalmanız mümkündür. Konuşma sesini duyunca şarkı söylerken gerçekten içine masal aleminden çıkıp gelen bir yabancının girdiğini düşünebilirsiniz; hatta bazen aynı masal karakterinin şarkıları yazarken de içine kaçmış olabileceğinden şüpheleneceksinizdir.Ama aslında bunlar masallarınızın birkaç yüzüdür sadece.
Sayıları çok değildir gerçi ama cebinizde taşıdığınız birkaç değerli yüz daha vardır.Sonra bir gün gelir ve fark edersiniz ki, bu masallarmış aslında sizi koruyup büyüten yıllar geçerken.
Siz yeryüzünde yapayalnız çabalarken size destek veren onlarmış.
Bir şarkıyla, bir cümleyle, bir melodiyle yıllar yıllar öncesindeki bir kareye dönmek hiç de zor değildir çünkü, ama o karenin her zaman mutlu hatıraları geri getireceğine de söz verilemez. Bir damla göz yaşı düşebilir bazen, ama ağlamak kimilerine göre güzeldir, insanı büyüttüğü söylenir.Bunların farkına vardığınızda dersiniz ki işimde gücümde de sürekli müzikle iç içe olabilsem ya keşke. Ancak hayatın ne göstereceği bilinmez, kimi zaman hayal kurmaktır sadece sizin payınıza düşen. Bu kez de şu masala inanıp "dreams that you dare to dream, really do come true" dersiniz.
Ve evet bu ruh haliyle işiniz çoğu zaman zordur, kolay gelsin...
Ağlamak şu gelip geçici dünyada
Her şeye rağmen var olmak demek
Ağlamak yaşayan binlerce duygu
İnsanca ve coşkulu güzel bir şeydir
Nihayet insanlık öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, ’Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, ’İnsanlık öldü mü?’ ya da ‘İnsanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakta yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğruluğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler, ya da hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar bu haberi yadırgamamışlardır. Fakat, insanlık aleminin bu büyük kaybı, birçok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir; o kadar ki, bazıları artık insanlık olmadığına göre bir alemden de söz edilemeyeceğini ileri sürmeğe başlamışlardır. Bize göre, böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık artık aramızda dolaşmasa bile, hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak ve çocuklarımız bizden, bir zamanlar insanlığın olduğunu, bizim gibi nefes alıp ıstırap çektiğini öğreneceklerdir.
İnsanlığın güzel ve çekingen yüzünü ben de görür gibi oluyorum. Zavallı insanlık kendini belli etmeden sokaklarda dolaşır ve insanlık için bir şeyler yapmaya çalışanları sevgiyle izlerdi. Bugün için insanlık ölmüşse de, onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek bir canlılıkla aramızda yaşamaya devam edecektir. İnsanlıktan paylarını alamayanlar için zaten bir ölüydü; onun bu kadar uzun yaşamasına şaşılıyordu. Yıllarca önce küçük bir kasabada dünyaya gelen insanlık, dünya savaşlarından birinde, çok rutubetli bir siperde göğsünü üşütmüş ve aylarca hasta yatmıştı. Bu olaydan sonra, hastalığın izlerini bütün ömrünce ciğerlerinde taşıyan insanlık, önceki gece sabaha karşı nefes alamaz olmuş ve gösterilen bütün çabalara rağmen gün ağarırken doktorlar, insanlıktan ümitlerini kesmek zorunda kalmışlardır. Doğru dürüst bir tahsil göremeyen ve kendi kendini yetiştiren insanlık hiç evlenmemişti. Küçük yaşta öksüz kalan insanlığa, doğru dürüst bir miras da kalmamıştı; bu yüzden sıkıntılarla geçen hayatı boyunca insanlık, başkalarının yardımıyla geçinmeğe çalışmıştı. İnsanlığın ölümüyle ülkemiz, boşluğu doldurulması mümkün olmayan bir değerini kaybetmiştir. Gazetemiz, insanlığın yakınlarına baş sağlığı ve sonsuz sabırlar diler.
Not: Merhumun cenazesi, önce, uzun yıllar yaşamış olduğu Hürriyet caddesinden geçirilecek ve ölümüne kadar içinde barındığı Ümit apartmanı bodrum katında yapılacak kısa ve sade törenden sonra toprağa verilecektir.
Parfüm kılık değiştirmek demektir.
Ta orta çağlardan bu yana, insanlığımızın etli özünü kendimizden gizlemek için meyveli, çiçekli maskeler takıp dururuz. Gülün cinsel çekiciliğini, portakalın olgunluğunu takdir etsek de kemale ermiş tenselliğimize o kadar itibar etmiyoruz.
Bugünse kentlerimize bile parfüm sıkmak istiyoruz. Yerinden edilen fosillerin burunların direğini kıran kokusunu, bağların bahçelerin kokusuyla değiştiriyoruz.
Gelgelelim insanoğlu ne bir arı ne de bir gonca. Kent ortamımızın üzerine kokulardan bir örtü örteceksek, bari daha farklı bir şey olsun.
Mesela ben kar kristalleri gibi kokan bir trende seyahat etmek istiyorum.
Kahvemi kuyruklu yıldızlar gibi kokan bir kafede yudumlamak istiyorum.
Adımlarımın basıncıyla sokakların, elmas kolye kokusunun ta kendisini yaymasını istiyorum.
Okuduğum gazetelerin, yılbaşı günü gözü yaşlı serseriler tarafından rehinciye bırakılan kemanlar gibi kokmasını istiyorum.
Einstein'ın beynindeki nöronların kokusunu salan valizler taşımak istiyorum.
Kentlerdeki gazların Tanrıların karınlarındaki altın tüyler gibi kokmasını istiyorum.
Televizyonda ay göründüğü zaman ise 239.000 mil öteden taze mozerella aromasını hissetmek istiyorum.
İki adam kahvaltı etmektedir. Biri ekmeğine yağ sürerken, "Hiç dikkat ettin mi, kızarmış ekmek yere düştüğünde daima yağ sürülü yüzü alta geliyor." der.
İkinci adam "Hayır, bence yağlı yüz alta geldiğinde temizlik meselesi can sıkacağı için hep öyle düşüyormuş gibi geliyor... Her iki yüzün de aynı oranda altta kaldığına bahse girebilirim."
Beriki "Ya, öyle mi? İzle o zaman." der ve elindeki ekmeği yere bırakır. Ekmek yağlı yüzü üstte kalacak şekilde düşer.
İkinci adam "Ya, demedim mi?" der.
Diğeri ise "Aa, anladım. Tereyağını yanlış yüze sürmüşüm."
"Doğmak biri tarafından kaçırılmak gibi bir şey. Sonra da köle olarak satılmak. İnsanlar her dakika çalışıyor. Çark hep işliyor. Uyuduğunuz zaman bile."