7 Ocak 2013 Pazartesi

"amour"

İki büyük hatam var.
Biri arkadaş hediyesi “Konuştuğumuz Gibi Gidelim Uzaklara” Kürşat Başar kitabı, diğeri vakıf hediyesi Michael Haneke’nin son filmi “Aşk”. Kitapları yarım bıraksam da dönüp geri gelme alışkanlığım olduğundan bir gecede bitsin bari deyip hıçkırarak okuduğum kitap ve bu işkenceyi neden kendime yapıyorum acaba diye sormama rağmen yanımdaki insanlara açıklama yapmadan salonu terk edemeyeceğim için (ki terk ettiğim zamanlar da oldu, insanların yaklaşımı garip oluyor) ikinci yarı boyunca sessiz sessiz ağladığım film.



Kitaptan pek söz etmeyeceğim, ana karakteri pek beğenmeyerek sadece ruhsal zorunluluktan okumuştum.
Haneke’nin ise bu kez böyle abartabileceğini adeta öngöremedim.  
Haneke’yle ilk tanıştığımız film 7. Kıta’da açıkçası sıkılmıştım, biraz, havai ruhum Haneke’nin derin görüşünü anlayamamıştı diyelim ya da. Funny Games’te ise Arno’nun çok ciddi oyunlarına arada bir gülümsemedim değil, sadist olabildiğim durumlar var evet. Ama benim için en vurucusu Code Unkown olmuştu, öyle gerçek sahneler vardı ki geri alıp tekrar tekrar izlediğim.
Amour’da ise bu gerçeklik adeta ‘akıyordu’ artık, benzer sahneleri yaşamış birinin hiç etkilenmeden izlemesi mümkün değildir herhalde, ki ben de bunu yapamadım zaten. Perdede kendi anne babanı görmek bazı anlarda, kocaman, şu an yazarken bile gözlerimden yaşlar sızmasına sebep olabiliyor.
Bazen hayat çok zor, ama daha da zoru bir gün unutup bir gün hatırladığın bir dünyada yaşıyor olmak sanırım.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder