10 Kasım 2013 Pazar

iceland airwaves: slow motion fighters

Airwaves'te son gün.
Gündüz south coast iceland, Solheimajökull glacier ve telaffuz edilememesiyle meşhur Eyjafjallajökull yanardağına doğru uzanıyoruz. 

Akşam 3D şovuyla Krakfwerk var, ama Kraftwerk'i başka zaman dinleyebilme ihtimalimizin izlandaya gelip kuzey ışıklarını seyre gitmekten daha yüksek olduğunu düşünüp adımızı northern skies turuna yazdırmıştık. Gün boyu hava beklediğimizden iyi aslında ama dönüş yolunda bulutlar bıraksanız yerlere dokunacak, haliyle bu tur da iptal!
Şehirde bize göre, tanıdık pek bir etkinlik kalmamış bugün, herkes çoktan çalmış gitmiş. 20.00'da Kaffibarinn'de çalacak Hjaltalín'i dinlemeye çabalıyoruz, fakat allahım o nasıl içeri girememek. Hafta sonu diye mi herkes sokaklara vurdu (bu arada çoğu gündüz/akşamüstü konseri off-venue şekillioff-venue herkes girip dinleyebilir, bilekliğe ihtiyaç yok demek). Konser başlamadan vazgeçiyoruz. 
23.00 Gamli Gaukurinn'de Tilbury festivalin sonu. Neye dayanarak sıraya sokup içeri almak için beklettiklerini anlamadığımız barın kapısında 40 dakikadan fazla bekliyoruz. Saat 22-23 civarı demiş miydim? İnternet olmadığından ölçemedik ama öğlen biz bir Reykjavík -11°C görmüştük. Ama allahtan yetişiyoruz ve airwaves en önlere geçip yer edinmesi kolay konserlerinden biriyle daha uğurluyor bizi.

(festivali bir hafta daha uzatsanız olmaz mıydı? bu şehirden ayrılması çok hüzünlü ki) 





iceland airwaves: i am van occupanther

Gölün buzlanan yüzey alanının genişlemesinden anlamalıydık, 'hava bozdu balinalara gidemiyoruz' diyorlar, şehirdeyiz yine. Ve biz göl kenarına çocuklarıyla gelip kazlara ördeklere ekmek kırıntıları atan babalara dalıp gitmişken airwaves uygulamam uyarıyor: Conor J. O'Brien starts in 15 minutes, Volcano House'ta.
Young hearts run free sloganı ve balonlarıyla kafe pek tatlı da, yalnız keşke biri camlara bir perde falan çekseydi.
Gölgelerin gücü adına Conor!


17.00'da Kex'te Múm var. Bu iki kelime de çok riskli. Kex'e girmesi güç, Múm festivalde son kez çalacak. 16.00'dan önce oradayız, haliyle bir saat boyunca grubun tüm gossip, soundcheck anlarına tanık oluyoruz. Múm'un davulcusunu bir ayrı seviyorum ya, iyiliği tipinden akan bir adam resmen (bir de o toynak şekilli siyah ayakkabıları giymiyor mu her yere giderken!). Şarkılardan birinde Sin Fang geliyor synthesizer çalmaya. Kızıyla gelmiş, kızı aşağıda araba pizza yiyor. Çok afedersiniz ellerin memleketindeki baba kelimesinin karşılığı da bu... Haliyle 17.15 Kvosin Hotel'deki Caveman'i de uğurluyoruz, onları da bir türlü olduramadık. 19.00 Hlemmur Square'de bilin bakalım kim çalıyor, For a Minor Reflection! Airwaves'te setler genelde 40 dakika kadar ama burada bir saate yakın çalıyorlar, son konserleri diye belki de. 21.00 Gamla Bíó - Sóley. Sóley'in seti öncekiyle aynı başlıyor. Ama birkaç yeni şarkı daha bestelemiş, Halloween ve One Eyed Lady. Yine hepsini dinleyemeden çıkmak zorunda kalıyorum. 
21.40 Harpa Norðurljós salonunda MONEY çalıyor. Vokalist tam bir çılgın. Karanlık sahnede soundcheck yaparken bir anda monolog şekli konuşmaya başlıyor, a pair of brown eyes'ın peşinden koşuşunun hikayesi, etkileyici. Ardından grup geliyor ve diyorlar ki it's a shame -godisdead. Şair ruhlu aykırı adamlar olduklarını anlamıştık zaten.


23.00 Harpa Silfurberg'de Midlake var, canımlar. Young Bride'la başlayıp efsane Roscoe ile bitiriyorlar. Onlar çalarken John Grant sahnenin yanında durup desteğini esirgemiyor abilerden. Bir şarkıyı da beraber çalarlar diye ummuştuk gerçi ama olmadı (zira John Grant, Conor O'Brien'i sahnesine konuk almış diye duyduk).


23.40'ta yine Norðurljós'tayız çünkü Young Dreams çalıyor. Bu çocukları dinlemeyi seviyorum, bir mutlu müzikleri var, sanıyorum gelecekleri de... 





iceland airwaves: dear sweet Nothing

Airwaves'te 3. gün gündüzden national park, geysir gezmelerimiz olduğundan akşamüstü başlayabiliyor ancak.


17.30 Kvosin Hotel'de Girls in Hawaii (mesela şu çok ilginç: iki sokak ötede bir kvosin market, yanında da aynı isimli bir kafe var ama ikisinin çalışanları da bizim hotel'in nerede olduğunu bilmiyorlar, karıştırıp ilk kez soran ben olmamalıyım sanırım..).
Gecikmemize rağmen GiH henüz çıkmamış, Carmen Vallain adlı ablalar çalıyor daha. Neyse onlar iniyor GiH soundcheck'e geliyor da, 40 dakika geçti başlayamadılar doğru dürüst. Yerim de güzeldi önde bankta oturuyorum, ama üçüncü şarkıdan sonra çıkmak zorundayım, akşamın planları büyük. Büyük plan: 20.00 Fríkirkjan'da Múm. Fakat biri izlandalılara söylemeliydi tüm kiliseleri birbirine benzetmeyin diye. Tabi ki yanlış kiliseye gittik, en trajikomiği ise bu karışıklığı yapan 8 kişiden ikisi olmamız. Konsere yarım saat kala doğru mekanı bulmuşsak da kilisenin içi dolmuş, dışı taşmış, bir tur da kuyruk dolanıyor. Biz de kuyruğun sonunu görürüz belki diye bir tur dolanıyoruz halimize gülerek, ama akşamın planını acilen güncellememiz gerek.
20.00'deki Múm'a inanıp 19.10 Gamla Bíó'daki Tilbury'i gömmemiz üzücü oluyor.
20.50'de Iðnó'da Low Roar, Harpa Norðurljós'ta ise For a Minor Reflection çalacak. Festival planlayıcılarının bu iki grup abilerini sürekli bir kapıştırması nedir peki? Kendime engel olamayıp Low Roar'a bir kez daha el sallıyorum, yolumuz Harpa. Vokale gerek bile duymadan sahnede öyle devleşebilmelerinden sanırım fazlasıyla etkilendim.

21.40'ta John Grant var bu kez Harpa Silfurberg'de. Beş altı şarkı dinleyip çıkmak zorunda kalıyorum. 'İzlanda düşündüğünüz gibi öyle sert soğuk yapmaz, havası herkesi şaşırtır aslında' diye tanıtmaya çalışıyorlar (gulf stream, jeotermal falanlar). İnanmayın, ben hastalandım. Ve biz Harpa'dan çıkmak için hazırlanırken mekanda bir upuzun kuyruk. 23.00'da Omar Souleyman konseri varmış, canım, buradakiler için adeta kültür şok!

23.20 İðnó'da Girls in Hawaii - 23.50 Gamla Bió'da Villagers, yine zor karar. Gamla Bíó eski opera house, dolayısıyla koltuklu oturmalı, erken gidip yer bulmalı, GiH -bye bye. Conor O'Brien ne tatlı çocuk yahu, sempatik, mutlu (hiç mutlu şarkılar yazamasa da).


00.50'de ise sahneyi Sin Fang devralıyor. Başta yine tek başına çalıp söylüyor, sonra grubu alıyor ardına. Sóley gitmiş Sin Fang'den, oysa beraber güzeldi onlar, abi-kız kardeş gibi. Yalnız Sin Fang ne çok alkış alıyor öyle, alkışlandıkça bir mutlanıyor, gülücükler, kızaran yanaklar. Sevindim bu haline. Ve herkes ayaktayken sahneden gelen 'we were sin fang you were great' sesiyle sonlanıyor bugün de.





iceland airwaves: sing from a dream

Airwaves 2. gün, Jör adlı bizim oraların Beymen'i tarzı bir giyim mağazasında (mağaza yöneticisiyse adeta bir Mark Ronson), kravatlar gömlekler arasında Múm dj set ile başlıyor. Múm oğlanları geçirmişler renkli kostümlerini, birbiri ardına sempatik müzikler çalıyorlar. 


16.00'da Sin Fang çıkageliyor aynı mekana, toplamış evdeki tüm elektronik oyuncaklarını gelmiş, tek tabanca. 
Her şekilde başarılı bu çocuk tanrım.  


18.00'da Loft Hostel'de For a Minor Reflection, 18.15'te 12 Tónar'da Low Roar var. Low Roar'ı öpücüklerle uğurlayıp Loft'a gidiyoruz. Loft'un alanı geniş, giriyoruz herkes oturmuş çoktan yerlere, iki sandalye buluveriyoruz biz de, görüş açımız güzel.



19.00 Harpa Eldborg şık kırmızı etkinlik salonunda Ólafur Arnalds & Icelandic Symphony Orchestra. İki buçuk saat boyunca adeta mest olmak. Ólafur aşağıda çalıyor, o çaldıkça duvara renkler ışıklar yansıtıyorlar, onlara baktıkça siz dalıp da gidiyorsunuz kim bilir nerelere. Haliyle 21.00 Reykjavík Art Museum'daki Caveman konseri sizlere ömür, ama Caveman'in çaldığı off-venue'ler de var ya, daha durun gideriz (inandılar). 22.20 Harpa Silfurberg, Hjaltalín. Bildiğin izlandalı adamlar, vokalist upuzun sapsarı saçlı falan. Pek de popülerler kafelerde, dükkanlarda. Ya onları duyuyorsunuz ya Of Monsters and Men'i - Seabear'ı unuttunuz tabi, çalmayın (o değil de 'fırtına varmış nasıl uçucaz ki izlandaya kadar' diye tırsarak bindiğimiz uçağın bize bir anda seabear-cold summer çalması? tamam dedik, 'düşersek de kuzey buz denizi ya en azından'). 23.30'da aynı salonda Yo La Tengo parlıyor. Şahsen çok dinlemişliğim, çok tanışıklığımız yoksa da onlar 29 yıldır bir yerlerde müzik yapıyorlar ve kadın davulcu öne çıkıp solo söylediğinde benim için tamam'lar. 





iceland airwaves: dont kill the clown!

Hani Vodafone İstanbul Calling Müzik ve Şehir paneli yaptığında sormuştu ya "neden Manchester ya da Reykjavik birer müzik şehri de İstanbul değil (olamıyor)" diye, cevabı yaşayarak öğrendim. 
İstanbul'da çalacak yerler ve oralara ulaşım öyle kısıtlı ki. Ulaşım güçlüğü 'büyük'şehir olmamızdan kaynaklı evet, ama mekanları da kendi zihnimizde kendimiz kısıtlıyoruz gibi. Iceland Airwaves haftası boyunca hostelden otel lobisine, müzik dükkanından kitapçıya, giyim mağazasından mağazanın vitrinine ya da kiliseye kadar her yerde müzik icra edilebildiğini gördük biz. Babylon, Salon, Karga'yla sınırlamamalı belki de. Ama belki de çalacak o kadar çok/yetenekli çocuğumuz yoktur (zira Reykjavik'te karşılaştığınız üç gençten biri müzisyen çıkıyor), varsa onları çizelgeleyecek adamımız yoktur, o da varsa bu işlere sermaye koyacak sponsorlarımız(!) yoktur ya da kültürel sermayeye destek verecek bir devletimiz. Zor iş. 
Ama ulaşıma hiç çözüm yok evet. Kalabalığız, kalabalık kalacağız.


Iceland Airwaves 1. gün Bunk Bar'da (backpackers hostel) Vigri ile başlıyor bizim için. Daha sabahleyin oturduğumuz koltuğu taşımışlar arka tarafa, şimdi davullar gitarlarla sahne oluvermiş o köşe. Saat daha 15.40, gün uzun. Vigri yumuşak yumuşak çalıyor, bar kalabalıklaşıyor. Aslında ilk durağımız 15.00 Kex Hostel'deki Emiliana Torrini idi, ama içeri girmeyi başaramadık. Kex zaten kendi çapında bir havalı mekan, airwaves boyunca da KEXP Seattle konserleri kaydediyor üç dört kamera ile. Neyse vazgeçtik, genciz daha, hem Emiliana gece de çalacak (inandılar).

İkinci durak Kaffibarinn'de For a Minor Reflection (FaMR). Kaffibarinn nasıl bir mekan öyle, küçücük bordo-beyaz bir prefabrik, içi barı ahşap, müzisyenlere ayırdığı alansa 2 metrekare kadar. Adeta kucağınızda çalıyorlar yani (tabi içeri girebilmişseniz). FaMR benim için neredeyse airwaves'in eş anlamlısı, çünkü bu bardaki konserden sonra her gün nerede çalıyorlarsa oraya doğru bir koşuyorum. 18.00'da Eymundsson Bookstore'da Low Roar çalacak, ama o gün için sokak isimleri henüz bize hiçbir şey ifade edemediğinden (austurstræti 18) yanlış sokaktaki Eymundsson'a gidiyoruz. Elbette ki konser yok! Low Roar başka güne kalıyor (inandılar). 
19.00, yine Kaffibarinn, yine izlanda çocuklarından 1860. Konser boyu bas gitariste bakıyorum, tanıyorum ya çünkü, neredeyse tanıyordum yani. Ya da izlandalı müzisyenler yetmişsekiz ayrı grupta aynı anda çalıyorlar ya hani, oralardan bir göz aşinalığı belki. 
21.40'ta Sóley var, Harpa Silfurberg, bu kez büyük salon. Tamam Sóleycim kendi başına da sempatiksin de, icelandic mi konuşayım english konuşmayayım mı sempatikliğinden her konserde ekmek yemeye çalışmasan da olurdu bence. Bu noktada belirtmek isterim ki airwaves en öne geçip de izlemesi adeta en kolay konserler serisiymiş, tarihe böyle geçsin (çünkü sahne önü korkulukları, bir ahşap sandalye, yerde bir minder Reykjavik gibi bavuldakilerin yarısını giyinip çıktığınız bir şehirde konsere gidiyorsanız çok değerli olabiliyor -tamam en önlerden izlemesini zaten içgüdüsel olarak da seviyorduk).


Aynı salonda 00.20'de Emiliana Torrini çalıyor ama ben o ara ne yaptım şu an hiç hatırlayamıyorum. Konsere de gitmiş değilim, korkarım uyuyordum...