18 Şubat 2013 Pazartesi

Piramida

Referans yoluyla yeni müzikler, yeni dünyalar bulup bağrıma basmakta üstüme yoktur. 
Küçüklükten beri böyle oldu hep. Hatta şu an sahip olduğum müziklerin tümü bir yerlerden bir tanıdıklara, tanımak istediklere dokunuyordur da, incelesek sonuç bu çıkar eminim.
Kim bilir belki bilinçaltımın zorlamasıyla oluyordur bu, aidiyet hissine ihtiyaç duyuyorumdur çok fazla, ya da yakınlık duyduğum insanlara olan yakınlığımı bu ortaklıkla büyütmeye çalışıyorumdur. Ya da gerçekten başarılı müzisyenlerle tanıştırıldığım için bu son kaçınılmaz oluyordur. Durumun psikolojik boyutunu hiç açıklayamasam da, bugün de benzer bir şey deneyimledim.


The Ghost of Piramida, Danimarkalı Efterklang'ın son albüm kayıtlarına ilişkin çok çarpıcı ip uçları barındıran azıcık gerçeklik, çokça hayal ve deha barındıran bir film. Müzisyenlere dair belgesel/dramalar ve konser/turne kayıtları, size içlerinde kayboluverseniz çok da güzel olacak anlar sunar ya hani, bu da onlardan biri. 
Film Piramida isimli 1900'lerin ortasında kömür işletmeciliği yapılan 1990'ların sonunda ise talihsiz bir uçak kazasının ardından terk edilen, artık sadece kutup ayıları ve martıların hüküm sürdüğü karlı ve sessiz bir adada geçiyor. Çünkü Efterklang müzisyenleri burada Piramida'nın sessizliğiyle bütünleşen yaratıcı sesler bulabileceklerine inanıyorlar ve iyi ki de öyle yapıyorlar.
Fabrikanın unutulmuş evraklarına dokunup, şişelere üfleyip, iskelede patır patır koşup, varillerin içine girip sesleniyorlar, ya da sadece durup çıldıran martıların seslerini kaydediyorlar. Adadaki her türlü nesneye dokunup ortaya çıkan sesleri kaydediyorlar! Biz de bir taraftan adanın ‘yaşadığı’ zamanlarda Piramida'da çalışan bir amcanın footage kayıtlarını izleyip o günlerdeki yaşamı, anıları dinliyoruz (the ghost, the ghost).


Adada kaldıkları süre boyunca 1000'den fazla ses kaydetmişler ve sonrasında bunları sihirli bir Piramida albümüne dönüştürmüşler. Sizce nasıl? Ben bu müzikal dehaya hayranlığımı ifade edemiyorum.


Son olarak, benvebenimgibilerin durumunu açıklayan çok değerli bir cümleye rastladım geçenlerde.
Burada da dursun istiyorum: 
The capacity of music to provide a safe place and a ‘line of flight’ to somewhere else is what makes life ‘navigable and hence, liveable’.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder