4 Mart 2013 Pazartesi

On the Crystal Frontier

"What is beauty?" temalı güne tam da turuncu sakallı abi ve bisikleti damgasını vurmuştu ki gün bitmeden müziğin dev olduğunu hatırladım bir kez daha. Ve müzik yapan adamların çirkin olamadığını. 


Çünkü mesela Calexico var.
Adını California-Meksika sınırındaki bir kasabadan alıyor: Cal-exico!
Ve de adını aldığı yerlerin müziğini yapıp alıp bize getiriyor. 
Kültürel etkileşimin en iyi yollarından biri müzik belki. Kültürü korumanın da duyurmanın da yollarından biri. İspanyolca söylediklerinde şarkıları belki hiç de anlamıyoruz, ama çok da güzel bağrımıza basıp hüzünlenebiliyor ya da mutlu olup dans edebiliyoruz. Çünkü herşeyi anlamanız gerekmez. Çünkü müzik fazlasıyla soyut ve duymak,  hissetmek, hayal etmek demek. 
Ve siz iki saate yakın o Salon'da bu şarkıları canlı canlı dinlerken artık buralarda da değildiniz emin olun. Çoktan kalkıp gitmiştiniz o hiç görmediğiniz memlekete. Bir de zaten yüzyıllardır radyoda dinlediğiniz Crystal Frontier, Alone Again Or, El Picador'u çalmadılar mı, başka ne yapabilirdiniz ki..

Ama asıl hayranlık uyandıran şey, güzellik, o küçücük sahnedeki yedi müzisyenin çeşit çeşit müzik aletlerini çalabilecek kadar yetenekli oluşu, hatta aynı anda iki enstrümanı gayet sıradan bir iş yapıyormuş gibi çalabiliyor oluşu! Mesela şöyle:


Bir de şu var: Quattro. Konserde keşfettim.
Buradaki albüm kaydı konserdeki kadar muhteşem olamasa da, bir dinleyin isterim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder