10 Kasım 2013 Pazar

iceland airwaves: dont kill the clown!

Hani Vodafone İstanbul Calling Müzik ve Şehir paneli yaptığında sormuştu ya "neden Manchester ya da Reykjavik birer müzik şehri de İstanbul değil (olamıyor)" diye, cevabı yaşayarak öğrendim. 
İstanbul'da çalacak yerler ve oralara ulaşım öyle kısıtlı ki. Ulaşım güçlüğü 'büyük'şehir olmamızdan kaynaklı evet, ama mekanları da kendi zihnimizde kendimiz kısıtlıyoruz gibi. Iceland Airwaves haftası boyunca hostelden otel lobisine, müzik dükkanından kitapçıya, giyim mağazasından mağazanın vitrinine ya da kiliseye kadar her yerde müzik icra edilebildiğini gördük biz. Babylon, Salon, Karga'yla sınırlamamalı belki de. Ama belki de çalacak o kadar çok/yetenekli çocuğumuz yoktur (zira Reykjavik'te karşılaştığınız üç gençten biri müzisyen çıkıyor), varsa onları çizelgeleyecek adamımız yoktur, o da varsa bu işlere sermaye koyacak sponsorlarımız(!) yoktur ya da kültürel sermayeye destek verecek bir devletimiz. Zor iş. 
Ama ulaşıma hiç çözüm yok evet. Kalabalığız, kalabalık kalacağız.


Iceland Airwaves 1. gün Bunk Bar'da (backpackers hostel) Vigri ile başlıyor bizim için. Daha sabahleyin oturduğumuz koltuğu taşımışlar arka tarafa, şimdi davullar gitarlarla sahne oluvermiş o köşe. Saat daha 15.40, gün uzun. Vigri yumuşak yumuşak çalıyor, bar kalabalıklaşıyor. Aslında ilk durağımız 15.00 Kex Hostel'deki Emiliana Torrini idi, ama içeri girmeyi başaramadık. Kex zaten kendi çapında bir havalı mekan, airwaves boyunca da KEXP Seattle konserleri kaydediyor üç dört kamera ile. Neyse vazgeçtik, genciz daha, hem Emiliana gece de çalacak (inandılar).

İkinci durak Kaffibarinn'de For a Minor Reflection (FaMR). Kaffibarinn nasıl bir mekan öyle, küçücük bordo-beyaz bir prefabrik, içi barı ahşap, müzisyenlere ayırdığı alansa 2 metrekare kadar. Adeta kucağınızda çalıyorlar yani (tabi içeri girebilmişseniz). FaMR benim için neredeyse airwaves'in eş anlamlısı, çünkü bu bardaki konserden sonra her gün nerede çalıyorlarsa oraya doğru bir koşuyorum. 18.00'da Eymundsson Bookstore'da Low Roar çalacak, ama o gün için sokak isimleri henüz bize hiçbir şey ifade edemediğinden (austurstræti 18) yanlış sokaktaki Eymundsson'a gidiyoruz. Elbette ki konser yok! Low Roar başka güne kalıyor (inandılar). 
19.00, yine Kaffibarinn, yine izlanda çocuklarından 1860. Konser boyu bas gitariste bakıyorum, tanıyorum ya çünkü, neredeyse tanıyordum yani. Ya da izlandalı müzisyenler yetmişsekiz ayrı grupta aynı anda çalıyorlar ya hani, oralardan bir göz aşinalığı belki. 
21.40'ta Sóley var, Harpa Silfurberg, bu kez büyük salon. Tamam Sóleycim kendi başına da sempatiksin de, icelandic mi konuşayım english konuşmayayım mı sempatikliğinden her konserde ekmek yemeye çalışmasan da olurdu bence. Bu noktada belirtmek isterim ki airwaves en öne geçip de izlemesi adeta en kolay konserler serisiymiş, tarihe böyle geçsin (çünkü sahne önü korkulukları, bir ahşap sandalye, yerde bir minder Reykjavik gibi bavuldakilerin yarısını giyinip çıktığınız bir şehirde konsere gidiyorsanız çok değerli olabiliyor -tamam en önlerden izlemesini zaten içgüdüsel olarak da seviyorduk).


Aynı salonda 00.20'de Emiliana Torrini çalıyor ama ben o ara ne yaptım şu an hiç hatırlayamıyorum. Konsere de gitmiş değilim, korkarım uyuyordum...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder